29 Ağustos 2009 Cumartesi

tatil günlüğü 2






Bozcaada ile ilgili son bir not: traktörle gün batımına gidiniz. Çamlıbağ şarapçılık ücretsiz organizasyon yapıyor ama vakitlice ayarlamalı.
Ve işte Ada fotolarından bazıları...

28 Ağustos 2009 Cuma

Tatil günlüğü 1



dişimden tırnağımdan artırdığım uzun tatilin pratik notlarını aktarma heveslisiyim... biz o notlardan yararlandık tatil iyi geçti. Yazlık öncesi son durak Bozcaada en keyiflisiydi. Otobüsle Çanakkale-Assos(Behramkale)-Bozcaada rotasında ulaşımı minibüslerle sağladık. Valizlere rağmen yorucu değil sakindi... Yalnız kabul etmeliyim, Ömer'in sayesinde.

Assos'tan Bozcaada'ya gidebilmek için önce Ezine'ye gitmeniz, Ezine otogarından Geyikli'ye giderek arabalı vapura binmeniz gerekiyor. (Aynı rota, Çanakkale'den gitmek için de geçerli sanırım)

Biz Geyikli'ye ulaştığımızda vapura iki saat vardı. Üşenmedik denize girdik. Geyikli'de bu kadar serinse Bozcaada'nın durumu kim bilir nasıldır? diye ürpermedim değil... Not: Geyikli'deki kır kahvesinde eğer çok aç değilseniz yemeyin ama valizleri bırakmak için gerekebilir. Mayonuz üzerinizde değilse otoparkın içindeki tuvalette değişeceksiniz mecburen.

Vapur geldi, yukarı konuşlandık ve kısa süre sonra Bozcaada ufukta belirdi. Vapur ücretini giderken değil Ada'dan dönerken ödüyorsunuz.

Bence arabanız varsa da yoksa da en iyisi Ada'nın merkezinde kalmak ama arabanın park sorunu nasıl hallolur onu bilmiyorum. 50 liraya Motorsiklet kiralamak için motor ehliyeti soruyorlar.

Biz merkezdeki Kibele Konukevinde kaldık. Kişibaşı 75 tl ama hani 4-5 kalacaksanız 70'e inebilirler. Ada'nın meşhur Salto domates reçeli ve Kibele'nin sahibesinin elleri ile yaptığı incir reçeli de, akşamüstü çayları da pek lezzetliydi. Temiz ve konforlu bir yer olduğunu rahatlıkla söylerim.

Üstelik harita üzerinde kısa bir Ada brifingi de aldık Kibele'den...

Arabasız ekip olarak dolmuşların gittiği plajlar Habbele, Ayazma ve Sulubahçe'ye takıldık daha çok...

Habbele en güzeli... Ama sahildeki tek işletmenin tekeli can sıkıcı... Onların iki şezlong bir şemsiye için biçtiği 21 liraya yüz vermedik karlı çıktık. Ada spor klübünün şezlong ve şemsiyelerine 7 buçuk lira verdik.

Ama yemek için elimiz mahkum bu açıkgöz tekele kaldık.

Ayazma ve Sulubahçe biribirine yakın... Ayazma kalabalık ama şezlong-şemsiye var. Sulubahçe sakin ama bir şey yok.

Ayazma'daki Vahit'in yerinde peynir ezmeyi tek geçiyorum. Çiğ börek de lezzetli ama diğer favori peynirli patlıcanın, ezme kadar hastası olmadım.

Akvaryum koyu ve diğer koylar için tekne turuna katıldık. Benan Bey ve eşi tek alternatifse de Habbele plajındaki işletme gibi insafsız değiller, kişi başı 35 lira. Yalnız hava uygun değilse yalvarsanız açılmazlar. Tur 15 kişilik. İletişim için aganta.net'e göz atmak yeter.

Benim kişisel Bozcaada özetim: Romantik bir yer olsa da 4 gün yeter. Su gerçekten serin (bırrrr). Evlere bayıldım. Çook esiyor, tam şort üstü sweatshirtlük. Eylül en güzel zamanı diyorlar. Salto'dan domates ve incir reçeli almadan gelmeyin. Şarapçılık yapan aileler var yıllardır. Ataol ve Çamlıbağ iki marka... Şarap uzmanı değilim Ataol'daki beyin neşeli halini sevdim ordan aldım şarapları. Gelincik şerbeti ferahlatıcı. En piyasa yer Polente ama ben kıyıdaki şezlonglara takılmayı tercih ettim.

Lodos'ta sırf meze ve yaş üzüm rakısına takıldık, iki kişi 107 lira hesap geldi. Üstelik porsiyonlar küçüktü. Kalamar dolma güzeldi, ahtapot ızgara orta yollu. Yakamoz'da ortaya güzel bir levrek söyledik, mezelerle 75 lira ödedik.

Favori mekanlarım: Daha içerdeki Şişmanın Yeri'ni (güleryüzlü servis ve içtenlik bir de müzikten etkilendim) ve merkezde kahvenin oralardaki Yeşil köşk köftecisini tek geçerim (amcaların varlığı yeter) üstelik sanırım Ada'daki en ucuz alternatifler.

Dip not: Bir gazetede herkes üzüm ikram ediyor yazmışlardı, kimse üzüm müzüm ikram etmiyor öyle yollarda...

Meraklısına dip not: Sertab Erener, Feridun Düzağaç, Melis Birkan gibi ünlüler de gidiyormuş ama biz kaçırdık!

son not:Alaçatı gibi Bozcaada da popüler oldu belli ki, iyi mi kötü mü bilmem ama bir adanın kalabalık olması tuhaf geliyor bana. Bir dahaki sefere Eylül'de gitmek isterim.

Sonraki bölüm: Bozcaada fotoğrafları, Assos ve Çanakkale notları

3 Ağustos 2009 Pazartesi

dünyanın sonu




Yarından Sonra (The Day After Tomorrow) türü insanların korkularının üstüne oynayan filmler vardır malum. Küresel iklim değişikliği, hortum, tsunami vs vs. Anlamsız sıcakları ve şok eden sel felaketlerini biz de yaşıyoruz,kabul. Yani küçük bir buz kütlesine tutunmuş kutup ayıcıklarını inkar edecek değilim. Esas mesele şu: bazı yerlerde dünyanın sonunun geleceğine inanmıyorum. Yarından sonra NewYork'u bağlar, Tokyo'yu titretir. Ama benim mahallemdeki taksi durağıma, arka sokaktaki otobüs şirketime, kasaba bakkalıma iş-le-mez!

Bir de eski doğu bloku ülkelerine... Nerdeyse 20 yıl geçmiş, Sovyetlerin orağıydı çekiciydi, bayrağıydı, matarasıydı iş yapıyor. Hediyelik eşya satan dükkanların baş köşesinde... Ya bu bir devrin sembolleri tükenmiyor, ya da artık Varşova'da falan seri üretilerek Gomünüzme bir darbe daha indiriliyor.

Avrupa'nın sahneden hiç inmeyen siyasi figürleri de aslında daha farklı bir durumda değil. Bu Avrupa diplomasi çarkından ekmek yemeye devam ediyorlar. Tony Blair misal, adamı ve beyaz dişli geniş gülümseyişini silmek mümkün değil ( ama eminim Putincan ondan daha rahat bir kişiliktir). Ya da Solana ve de teklifsiz ahtapot sarmalayışları. Berlusconi ayrı ve uzuun bir hikaye. Avrupalı parlamenterliği sürekli memuriyete çevirenleri unutmamak lazım, isim verip rencide etmeyelim. Ve sıra Rasmussen'de. 8 yıl Danimarka Başbakanlığı şimdi de en az 4 yıl NATO Genel Sekreterliği... Kim bilir sonra nerelerde?

Yani bana göre AB'nin de NATO'nun da, Kıbrıs meselesinin de ötekinin berikinin de sonu gelmez ya da yenileri çıkıverir. Gazetecisi, siyasetçisi, diplomatı bacasız sanayi şekerim.

not:fotoğraflar Prag'dan

2 Ağustos 2009 Pazar

ben, bizzat kendim ve Condi




eskiden havada gördüğüm her uçağa binip gitmek isterdim. şimdilerde, beni buralarda bırakmak ama yine de uzaklara ışınlanmak istiyorum. Ortadan ikiye ayrılmak gibi... Beden, et kemik kısmı otomatik pilotta buralarda... Bendeniz, bizzat artık her kimsem orda burda.

şahsen kendime gelince, insanoğlu sürprizlerle dolu. Yine de sürprizlere şaşırmak gelmiyor içimden. Bazen bazı şeyleri toprağın derinliklerine kolaycacık gömüverirken bazılarını hiç aklınızdan çıkaramıyorsun. Bacaklarının titremesine, içinin çekilivermesine engel olamıyorsun. Bazen de soğukkanlı bir katil gibi, kurbanını öylece bırakıp gidiyorsun.

Konumuzla ilgisi yok (sahi konu neydi?) ama nedense aklıma geldi. Son birkaç yıldır yıllık iznimin ilk birkaç günü mutlaka işle ilgili kabuslar görür oldum. Hepsi biribirinden absürd.

Sanırım iki sene önceki rüyamda, ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice ve o zaman Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül, bizim yazlığın çatı katında çok kritik bir toplantı yapıyorlardı. Ve Condi'ye, kendisi, ülkesi ve vatandaşları hakkında ileri geri konuşurken çok pis yakalanıyordum. Kan ter içinde fırladım tabii yataktan!

ben şahsen bizzat kendimi hiç anlayamıyorum.

not:ömer, blogu takip ettiğini dalga geçerek belli ediyor. Eksik olmasın.