26 Mayıs 2010 Çarşamba






Madrid'de bir çatıkatında yaşıyor olsam. Kapıda scooter, flörtöz ihtiyarların tatlı tatlı kur yaptığı bir mahalle barına arada takılsam. Hayatta yapmayı en çok sevdiği şeyden para kazanabilen şanslı azınlıktan olsam. Kendimi yeryüzünde yaşayan en özgür-dolayısıyla en mutlu- insan gibi hissetsem. Sanki tek eksik köşeyi dönünce karşıma çıkıverecek büyük aşk gibi. Tamam boşluğu dolduralım hayatımın aşkını da bulmuş olalım. Ooo tam bir romantik komedi senaryosu. Steril. Neydi Jim Carrey'nin filminin adı, hah yaşasın Google! Truman Show!Gerçek olamayacak kadar mükemmel. Yani huzursuz edici... Bütün bu mükemmelliği kaybetmeyi göze alabilecek kadar özgür müsün/aptal mısın? Şükretmekle razı olmak arasındaki fark nedir?

Herhangi bir entellektüel tespit yapamayacak, teorilerimi sağlam bir temele oturtamayacak kadar cahilim. Bir gün gelecek, dünya üzerinde yazılmış bütün kitapları hatmedeceğim, o zamana kadar... aklıma geleni yazarım. ben buna üst/orta sınıf garanticiliği derim. Her zaman yeniden başlayacak kadar tuzu kuru ya da kaybedecek bir şeyi olmayanlar gibi gözükara değilsen hiç ağlama... Yani sen tek kelime İngilizce bilmeden New York'ta küçük çaplı bir krallık kuracak adam değilsin... Ödün patlar kredi kartına 10 taksitle aldığın, küçük bir servet eden X-her neyse zarar görecek diye... Hele bir de aile kurarsan bittin. Bir yandan bütün bunları- orta sınıf arabanı ya da sana lüksü hissettiren herhangi bir şeyini- yitirmekten korkarsın. Diğer yandan huzursuz olursun hiçbir manevra alanın olmamasından. Hep parçalı bulutlu, arafta dolaşırsın, gitmek ister gibi yapar hiçbir yere kıpırdayamazsın.

------

Aslında bugün inanç hakkında yazmak gelmişti içimden. Sıkı sıkı tutunduğum maneviyatımın nasıl rengi atmış bir tişört gibi solduğundan, bundan duyduğum huzursuzluktan sözedecektim. Kendimi bildim bileli - ki bu bizimkiler tv seyrederken uyuyakalmış numarası yaparak onları dinlediğim ilkokul dönemlerine kadar gider- dünyanın en inançlı insanı gibi hissederim. içimi bu kadar rahat dökebildiğim, dev aynasında vicdanımı bu kadar çıplak görebildiğim başka kim var? bana hayatta bu kadar yakın kim var? bana Şah damarımdan daha yakın olan kim? (not düşmekte fayda var teoloji bilgim de diğer konulardaki bilgimden daha fazla değil!)

Bunları yazmayı aklımdan geçirirken gözüm BBC World'de, namaz kılan Afganlara takılıyor. Soruyorum: inanç mı? beni görseler ateşlere atarlar gibi geliyor. Gene de en az onlar kadar hatta daha inançlı hissetmeme engel olamıyorlar. Ama onların hatta onlardan daha sakin türevlerinin engel olduğu bir şey var bugünlerde: eskisi kadar teklifsiz, kendi vicdanımın sesi olarak konuşamıyorum O'nunla. Sanki dipsiz, suyu çekilmiş bir kuyu gibi sesi kesilmiş iç sesimin, belki de çok gürültü var dışarıda, iç sesi duymak imkansız olmuş. yani... biraz sessizlik lütfen... duyamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder