3 Ağustos 2009 Pazartesi

dünyanın sonu




Yarından Sonra (The Day After Tomorrow) türü insanların korkularının üstüne oynayan filmler vardır malum. Küresel iklim değişikliği, hortum, tsunami vs vs. Anlamsız sıcakları ve şok eden sel felaketlerini biz de yaşıyoruz,kabul. Yani küçük bir buz kütlesine tutunmuş kutup ayıcıklarını inkar edecek değilim. Esas mesele şu: bazı yerlerde dünyanın sonunun geleceğine inanmıyorum. Yarından sonra NewYork'u bağlar, Tokyo'yu titretir. Ama benim mahallemdeki taksi durağıma, arka sokaktaki otobüs şirketime, kasaba bakkalıma iş-le-mez!

Bir de eski doğu bloku ülkelerine... Nerdeyse 20 yıl geçmiş, Sovyetlerin orağıydı çekiciydi, bayrağıydı, matarasıydı iş yapıyor. Hediyelik eşya satan dükkanların baş köşesinde... Ya bu bir devrin sembolleri tükenmiyor, ya da artık Varşova'da falan seri üretilerek Gomünüzme bir darbe daha indiriliyor.

Avrupa'nın sahneden hiç inmeyen siyasi figürleri de aslında daha farklı bir durumda değil. Bu Avrupa diplomasi çarkından ekmek yemeye devam ediyorlar. Tony Blair misal, adamı ve beyaz dişli geniş gülümseyişini silmek mümkün değil ( ama eminim Putincan ondan daha rahat bir kişiliktir). Ya da Solana ve de teklifsiz ahtapot sarmalayışları. Berlusconi ayrı ve uzuun bir hikaye. Avrupalı parlamenterliği sürekli memuriyete çevirenleri unutmamak lazım, isim verip rencide etmeyelim. Ve sıra Rasmussen'de. 8 yıl Danimarka Başbakanlığı şimdi de en az 4 yıl NATO Genel Sekreterliği... Kim bilir sonra nerelerde?

Yani bana göre AB'nin de NATO'nun da, Kıbrıs meselesinin de ötekinin berikinin de sonu gelmez ya da yenileri çıkıverir. Gazetecisi, siyasetçisi, diplomatı bacasız sanayi şekerim.

not:fotoğraflar Prag'dan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder