15 Mart 2010 Pazartesi

lapon gulü



Nerden başlasam nasıl anlatsam... Yola Guiness'in memleketi İrlanda-Dublin diye çıktık ve evet gitmeyi başardık da... dönmeyi henüz başaramadık. Neye niyeet neye kısmet. Helsinki'deyim. Hayatımın en ilgi çekici haftalarından birini yaşadım ve nedense çok normal geliyor. Ne bu mesleki deformasyon dedikleri şey mi? Dublin'den Finlandiya'nın en kuzeyine Laponya'ya geçtik. Japonya'nın Lüleburgazlısı (haberi alan arkadaş anlasın diye bulduğum formülün adı!) Saariselka kasabası... Her taraf kar, kar ve yine kar. Bu kadar karı (not woman at all) hiç birarada görmemiştim. Finlandiya'nın genç ve fırlama, 41 yaşında ama 28 yaşında görünen Dışişleri Bakanı Alexander Stubb, "ya bizim memleket bir yere dönem başkanı olmadan gündeme gelmiyor. Çağırayım da Davosvari bir haftasonu geçirelim. Ailelerimiz de gelsin kar kazaklarımızla dünya ve AB meselelerini konuşalım" diyor. Avrupa Birliği'nin yeni Dışişleri Bakanı Kathy Ashton -Bakanlar bu samimi ortamda biribirilerine ilk isimleri ve böyle kısaltarak sesleniyor-6 üye ülke Dışişleri Bakanı ve Türkiye Dışişleri Bakanı biraraya geliyor. Saariselka oluyor mini Davosumsu.

Alexander Stubb rahat tavırlarıyla gönlümü fethediyor. Komplekssiz ve esprili. Gerçi AB ve 'Kathy'için yaptığı benzetmeye pek katılmadım. Ona göre AB bir futbol takımı, başında Kathy, 27 Ronaldosu (ne yani Rum kesimi ve krizle kıvranan Yunanistan Ronaldo mu?) var, iki de patron AB Komisyonu ve Konseyi. Avrupa Parlamentosu da beklenti içindeki taraftar grubu.

Bütün davetli Bakanlar maile gelmiş kar kazakları ve sokaktaki adam halleriyle tanımak mümkün değil... İsveç Dışişleri Bakanı, parlamentonun aldığı saçma sapan Ermeni kararından ötürü hayli moralsiz görünüyor. Elleri önde ve düşünceli. Sorunca 'söz Türkiye'ye AB desteğimiz daha da artacak biz güvenilir dostuz' falan diyor.

Bir sürü de gazeteci... AP, Reuters pek bir profesyonel, pragmatik... Diğerleri daha duygusal takılıyor. İtalyan gazeteci Gigi, 20 yıl önce 8 yıl boyunca Türkiye'yi karış karış gezmiş sonra geçenlerde bir daha gelmiş ve gözlerine inanamamış. Tam İtalyan, heyecanlı, konuşkan... Bizdeki değişimin iyi olduğunu söylüyor. Dikkatli baktın mı diye sormak geliyor içimden...

Veee Finliler. Türlü genellemeler dinliyorum: nasıl da çalışkanlar, nasıl da sözüne sadıklar, nasıl da milliyetçiler vs. Benim genellemem: kibar ve mesafeliler. Ve bir Fin arkadaşım var artık. Oturup saatlerce, hayattan, inançlardan, Ermeni meselesinden, kadın ya da erkek ya da insan olmaktan konuşabilirsiniz. Kadın öykülerinin peşine düşmüş şimdilerde. Zengin bir İtalyanın gayri meşru çocuğunu doğurmayı ve parasını reddedip Alman bir adamla evlenip çocuk doğuran ve acaba doğru karar mıydı? diye soran bir Estonyalı genç model kadından söz ediyor. Senin öykün ne? diye soruyor. Gizemli ve Ortadoğulu olmasını umduğum bir edayla 'benim öyküm daha başlamadı' diyorum. Tabii ona 'Türklerin öyküsü olmaz. Doğar, büyür, evlenir, askere gider. Şanslılarsa siKortalı bir işe girer evlenir. Çocuk yapar. Taksit öder ve ölürler' demiyorum. Bu hiç de 'cool' olmaz!

Finliler sauna delisiymiş. Saunası olan kafeye bile gittim. Otel odasında sauna var! Ve ülkenin ileri gelenleri CISCIBLAK! saunada biraraya geliyorlarmış dernekleri falan varmış. Öyle ferah ferah oturup ciddi meselelerden söz ediyorlarmış.

Finlilerden Laponyayı unuttum. Buzlar kraliçesiymiş diğer adı. Bir Adanalı olarak ilk kez altımda plastik adı herneyse tepeden aşağı kaydım! Ama en güzeli ren geyikleri ile tura çıkmaktı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder